21 Eylül 2008 Pazar

The moon is full, the air is still..


Cuma günü Vi’yle yorgun ve enerjisiz olduğumuz halde sırf Cuma akşamları çıkmak iyi geliyo diye kalkıp Tezgah’a gittik. Daha kapının önünden itibaren bara kadar sağlı sollu insanlar vardı- Tezgah için tuhaf bir durum.. İçeride, diplerde kendimize bir yer edindik, bir süre sonra hemen herkesin birbirini tanıdığını fark edip bir toplaşmanın içine düştüğümüzü anladık. Bir abinin doğumgünü partisiymiş.. Abi bizim yakınlarımızdayken kendisini dürtüp doğumgününü kutladık. Sonra da “Sen necisin?” diye sorduk.. Meğer DJ’miş.. Doğumgünü kutlamamıza içten bir teşekkür alamadığımız gibi kendisinin şaşırmış ve hatta neredeyse rahatsız olmuş gibi bir hali vardı. Gecenin sonunda meydana doğru yürürken Vi şöyle bir tespitle özetledi durumu: “İstanbullu rockçıların hepsi çok artiz, Ankara’dakiler daha samimi..” E, doğru olabilir.. İstanbullu rockçıların çoğu -ben dahil (!)- karizma durmaya bayılıyor.. Ne gerek varsa.. Neyse.. Etrafta bir yerlerden tanıdık gelen tipler vardı ama tam çıkaramadım.. Sonra kırmızı boyalı sakalı olan biri de gelince şimşek çaktı: Murder King veya Catafalque veya her ikisi birden Tezgah’taydı :) Şarkılar klasik Tezgah formatında giderken bi ara Hande Yener’in Kibir şarkısının rock/metal yorumunu dinledik. “Allah Allah kim ki bu?” falan diip çıkaramadık; ama şimdi araştırma çalışmalarım sonucu anladım ki grup Murder King’miş :) Grubun Myspace sayfasında var bu şarkı.. Ben Murder King’i birkaç kez Dorock’ta izlemiştim. Gayet başarılı bir cover grubu; ama genelde seçtikleri parçalar ya da vokal tarzları benim için ağır kalıyodu. Bu şarkıyı yorumlamış olmaları ilginç gelmekle birlikte çok hoşuma gitti. Aslında bu şekilde çok fazla pop şarkı var bence, rock sounduyla söylense ya da enstrümanların altı biraz daha çizilse çok leziz olacak olan.. Mesela Yıldız Tilbe şarkıları.. Belki biz yaparız bir gün :P Ne diyordum.. Hah.. Derken barın önündeki ufacık alana bir mikrofon geldi. Catafalque’ın solisti olan kocaman abi, Murder King’in solisti adaşım abi ve açım yetmediği için göremediğim bir abi daha unplugged tadında, bir gitar ve bir basla şarkı söylemeye başladılar.. İlk şarkı Alice in Chains’den No Excuses oldu. Nasıl iyi geldi nasıl.. Breaking The Law’u jazz tadında dinleyerek çok eğlendim. Muhtemelen onlar ilk defa yapmıyor bu olayı; ama benim için büyük yenilikti ve çok ilham vericiydi. Ne yönde ilham verdi peki? “Ya Viiii, biz de müzik yapalımmmm!”:) Sonra The Ramones’den Pet Sematary geldi.. Ramones ara ara dokunduğum ama bir türlü dinlemeye başlamadığım bir grup.. Önce Skid Row Psycho Therapy’yi yorumladı, şarkı çok hoşuma gitti, gittim orijinalini buldum dinledim. Sonra Elif Şafak’ın Araf’ında zamanı şarkılarla ölçen kahraman Somebody Put Something in My Drink’i dinledi ve ben gittim o şarkıyı da bulup dinledim. Ve bu gecenin vesilesi ile de Pet Sematary… Eve gelip şarkıyı loop’a aldım. Bilmiyorum, elimdeki antoloji albümünü baştan sona dinlemeli miyim, yoksa böyle zaman içerisinde çeşitli vesileler ile şarkı şarkı dinlemeye devam mı etmeliyim?:) En son Sodom’dan Remember The Fallen’ı dinledik ve çıktık. Bu şarkıyı da ilk lisedeki mektup arkadaşımın benim için yaptığı karışık kasette dinlemiştim.. Uzun süredir de dinlemiyordum. Hatırlamak güzeldi. Arkadaşım ne yapıyor acaba şimdi?.. Neyse.. Değişik bir geceydi yani.. İyi vakit geçirdim, yeni gruplar öğrendim (Catafalque’tan bahsetmedim hiç; ama onları da dinledim Myspace’ten, albümlerini alıcam, hoşuma gitti), eski bilgilerimi pekiştirdim, eski arkadaşlarımı hatırladım falan filannn.. İnsan daha ne ister? :)

1 yorum:

Eurybie dedi ki...

ne istiycek eski dostu eurybie nin de orda olmasini ister!! :( supersiniz cok kiskandim. ve evet biz de muzik yapalim!!! :((